Şemsimmm...
Adını Arapça lafzıyla dost ettim kendime,
Bir güneş misali doğdun yozlaşmış ömrüme,
Yaşadım mı sandın sensizliğimde,
Ben yokluktan varlığa geçtim seninle…
Ebrehenleşmiş
nefsime, ebabil olup gelen sendin! Elindeki taşla nefsimi bozguna uğratan
sendin! Senle nefsimi yenense bendim!
Islanan
kirpiklerimden düşen her damla ile sana olan sevgimi en saf hale getiriyorum.
Seninle sevgimi mertebeleştiriyorum. Acımı sana bakarak hafifletiyorum.
Susuyorum ve sadece seni dinliyorum…
Ey
ağlayışımı hisseden Şemsim… Acımın en dehşetli noktasındayken, ben bile kendime
yetmezken, seni düşünmek, seni kendime yetirmek acımı noksanlaştırdı…
Yaptıklarımı
korka korka anlatan bana, bağırırken bile beni düşündüğünü bildiğim ve yol
gösteren olarak seçtiğim…
Sensiz
geçen yıllarıma vahlarken, o yılları yaşanmamış sayıyorum şimdiden… Bir annenin
bedeninde bir ceninim, yeniden büyümeye başlıyorum seninle… Senin yolunda
saflaşmaya çalışıyorum belki de…
Sen
duruşumsun Şemsim. Herkesi savunuşum, kendime gelince susuşumsun. Kimse hüznümü
çakmasın diye gülerken, aslında bağrımı delen hüznümü gözlerimden anlayışımsın…
Hayallerimin
yoldaşısın… Hayallerim gerçek olsun diye Rahman’a açtığım ellerimde ki bir
cansın. Kurduğum hayallerin ortasında duran, hayallerimi hayalen olduransın.
Norveç’e olan özlemim, merakımsın…
Aşkın
sadece karşı cinse olacağını zannedenler seni tanımamışlar. İlahi dostluğumuzu
anlamasınlar, seni benden almasınlar…
Peçenin
ardına saklamaya çalışsan da ruhunun güzelliğini, gözlerin ele veriyor seni.
Korkuyorum seni benden alırlar diye yada kendini benden alırsın diye…
Ruhunda
ki çocukla bir olup elini yüzünü çamura bulayan Şemsim. Bende gelsem çocuk
ruhumla, alırmısınız aranıza? Bularmısınız çamura? Senden önce temizliği beden
temizliği sanırdım. Oysa sen çamurlu ellerinle saf kalmayı başarandın…
Mihr
sana imrensin bugün. Mah seni görünce bulutların ardına gizlensin. Ömrüme mihr
gibi doğdun, karanlığıma mah olup geldin. Geceme revağını, gündüzüme büteyranı
saçtın.
Hz.
Meryem gibi susan bendim, Hz. İsa gibi beni savunan sendin. Davanda çardağa gerilecek
kadar haklıydın. Göğe yükselen İsa’ya kanat olan sen miydin?
Seni
en güzele emanet etsem, dualarımda’’Rabbim Şemsimin sıcaklığını benden,
sevgisini de senden eksik etme’’ desem… Rabbim de ‘’kabul buyurdum duanı
kulum’’ dese, seni bana imtihan etse…
Ney’de
ki sır gibi çözmeye çalışsam seni ruhumda. Odamda o sırrı çözmek için
uğraşırken ney’im elimde, hattın diğer ucunda ki sendin sesinle… Leyla’nın
mecnun’u vardı, Hz. İbrahim’in gül bahçesi... Peygamberimin ümmeti vardı, benim
Şemsim neredeydi? Bekliyordum… Kapı açılışında, yağan yağmurda, imtihanımın en
zor anında, her peçelinin gözünde, belki de oyun oynayan çocukta… Ha geldin ha
geleceksin diye bekliyordum. Dışarıda oyun oynayan çocuktu bulduğum. İçindeki
saflığı yok etmemiş, kendini oyuna ram etmiş masumdu gördüğüm. Ancak böyle
olabilirdi benim Şemsim…
MEVLANAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder